Geceden Sonra Gelen Tanın Kızıllığı

13:16 Yazabilen Yaratık 0 Comments



"Bütün dostlarımı selamlarım! Hepsine uzun geceden sonra gelen tanın kızılllığını görmek nasip olsun! Ben, her zamanki sabırsızlığımla önden gidiyorum.”

Bu gece hayatta bitmesi gereken gecelerden biriydi ve bunu kaçırmamak için tüm Zweig kitaplarıma ağladım. Bir ara kendimi öldüremediğim için doğru zamanda doğru yerde hiçbir şeyi yapamayacak kadar yeteneksiz olduğumu fark ettim. Yaşam dediği ne ki; bir başkasını sevmek, sonra bir başkasını, sonra bir çocuğu, sonra kendini zaman kalırsa ya da bunların hepsini bir başka yerde aramak ya da vazgeçmek, kabul etmek veya vazgeçmek arasına sıkışmış bir hayatta, sadece bahçe içerisinde güzel bir anı, böcekleri, ya da gecenin deldiği yaprakların içinden geçerek tükenecekti. Bitecekti, bir anda kendimi bir çocuk gibi buluyorum. Ben gitmek istiyorum, ben sevilmek istemiyorum, ben sadece kaçmak istiyorum, bir uçurtmanın arkasından koşturmak, uçurumlardan düşmek ya da tanın kızıllığında yok olmak, yaşım daha yarısı kadar, sonra uzaktan bir şarkı çalıyor, bu şarkı sanki hayatımın bir yerinde benim ağlamam için bir İbrahim tarafından yapılmış kabe gibi ışıldıyor. İbrahim ateşte yanmadığı için her gün daha çok acı çekiyorum, çünkü biliyorum bahçeler hep ateşten, çiçekler hep ateşten, bir yerde su varsa, onlar odundan balıktan, her şeyin tepesinde sarı bir gökyüzü ve iki direğin arasında salıncak kurdum, düşmedim, sonra şarkı devam ediyor, kesme anne diyorum, şarkıyı kesme, bileklerimi kes, lütfen daha devam etsin, çünkü ölmeden önce o şarkı çalsın, bu şarkı kendime gelsin, kendimi kimseyle paylaşmadım, putlaştırdım, delirdim kendi yarattığım inancın sürgününde, bileklerim balıklardan daha güzeldi, ne güzelse balıklar kadar güzeldi. Kuşlar uçtu, tanın kızıllığına veda etmedim, elimden iki kız çocuğu tuttu, birinin yüzünde beyaz bir ben vardı, diğerinin saçları uçurtma ve park salıncakları gibiydi, onların hep deli olduğunu biliyordum, kaderimden kaçamıyorum anne, bilekler kesilmeli ve tanın kızıllığıyla gece sonlanmalıydı, bazı geceler hiçbir şeyin devamı olmadı.  Ağlamak, anneannemden kalan bir şey değildi, sadece çirkinlikte uyuyakaldım. 


Ben gökkuşağının renkleriyle ne yapacağımı bilemedim. Bir yolun etrafını dağlar sarmışsa her şey daha çabuk yaşlanıyordur, kendimi onların arasında, pencerenin ucunda, sadece yansımamın güzel olduğu bir sabahta görebildim. ay ve güneşi iki elime verdiler, hepsini sevmeye çalıştıkça, kendi ölümümü atladım, bir yerde ölmediysek sonrasını başaramıyordu insan. 

"Söyleyeceğim bu şarkıyı mutlu insanlara adıyorum."

Bu gece sadece akciğer kanseri kadar sevimsizdim. Her yere yayılmak tüm mutsuzluğumu yaymak istiyordum. Dolapları kaldırmak, kitapların cümleleri arasına sızmak ve hatalar yapmadan, daha da suçlanmadım, annemi öldürmeden ya da ölümü bir tüfeğin ucundan görmeden, bir kaşıktan bir parça daha tatlı yemeden, bir şeyler olmadan gitmeyi diliyorum. Boynuma dokunuyorum, o dokunuşla kendimi yok etmeyi diliyorum. O neredeydi, o hep bir yerde olacaktı, ben bir başkasının romanı olmayı seçtim artık. 

Sanki bir kuş uyuyordu ve ben onu öldürmek zorundaydım. 

Onun boğazını çevirmem gerekirdi, uykusundan hiç kalkmamalıydı, anne diye bağırmamalı ya da artık tüm annelerin olmadığı bir dünyada doğacaktık. Ben artık kendimdeki kimi bulamıyordum, daha ne kadar üzecektim zamanı, yelkovan ve akrebi kimden kıskanacaktım, nasıl kendimi onların arasında var edecektim ve neden saldırgan ve cesur halimin altındaki güzel gökyüzüne dayanmak için zamanın geçmesini bekleyecektim, birkaç ilaç ile birkaç yabancı gaz ile, birkaç kurabiye ile ne vardı, ölüme dayanmak için yine kime aşık olacaktım.

"Ömür boyunca"

Arkasından bir şarkı çalar, bir rüyadan kalkınca sadece o ışığı istersin, ışık bir yerde parçalanır ve tüm tınılar birbirine çarpar ve yazgı sadece boğazına bir ip daha dolar, ben her şeyin bende bitmesini, zamanın tüm nedenselliğini ve bir bilginin insanın kalp kırıklığını değiştireceğine olan inancımdan da vazgeçiyorum. Artık kimseye ne anlatacaktım, sözlerim kime faydalı olacaktı, kim daha fazla bir başkasına dönüşecekti, bunların hepsi hangi mezarlıkta son bulacaktı, bu gerçekler miydi yoksa mezarlıklar hep ağaçlar yüzünden mi ürkütücüydü, çocuklar neden büyükler gibi gömülürdü, neden hep birbirine benzer şekilde ağlardık, içimizden çıkacak ağaçlar, devasa taşları neden çıkaramazdık, bunların hepsini o kuşu öldürmediğim, o gece öptüğüm ya da bir yanlıştan kaçmak için çiçekleri ezdiğim gecede kaldı gibi, üşümemek için her şeyi üst üste giydim anne, kimin kalbini kırsam ondan büyük bir orman yaratıldı, bahçeler ve arkasındaki çocukların yüzleri uzak kalakaldı. Bu bir tanın kızılığının masalı, ben ölü bir yazarın anlattıklarıyla kendimde bağ kurdukça, tüm yaşamım delilik ve gülümseyiş üzerinden yok olmayı seçmiyorum.

Bir deniz kenarı, gökyüzünde yeşil duaların ve İbrahim'in asıldığı geceye benzer bir gecede, sadece insanların sahilde kıldığı namazların yanında. ölen istiridyelerin hesabını sordum, hep onunla konuştum, parasız kaldım, yoruldum ve ya da bir başkasına benzedim ama konuştum, İbrahim, dedim, İsmail olduktan sonra seni asacaklar, sen de ateş ve rüzgar olacaksın, senin ellerinde bir başkasının ipleri olacak, delirmek isteyecek ama sana Hazreti diyecekler, Tanrı sana kendi kutsal alanını yaratmak için kırk yaşına kadar bekletecek, Tanrı hep bekletirken, neyi anlatırdı çocuklarına, duaların aslında, sekürler bir masal olduğunu nasıl anlayacaktık, annem neden bir gece babama tecavüz etmeyecekti, Doyamamak istediğim yerde hiçbir şeyin tadına bakmamıştım.

Bir kalabalığın arasında ayın son dördününü izleyen herkesi yok edecek bir fırtına çıkacaktı, ölmek için çok sabırsızım, anlatmak için çok sabırsızım, bahsettiğim her şey için çok sabırsızdım, aklımda tüm sevdiklerimin sırtının gömüldüğü bir kitap var, herkese uygun bir kitapla mezarlığım çoğalıyor. Artık bahsetmiyorum İbrahim'den, Kabe'sinden, Tanrı'sı ve kalbime sokulan her şeyden, tüm sevdiklerimi astım Kabil ile Habil'in güzel uyuyan göğsünde, Havva'dan sonra her şey elma ve yılan da gözyaşlarım gibi ayaklarından yoksun, bir sabah şu sözleri duyacağız, artık daha fazlasına gerek yok, kimse kimsenin kimsesi değildir, Tanrı'n "Oku" kelimesinden önce Muhammed'e bunu söyledi, artık yapraklardan önce kuruyanlar oldu, insan ölmediği zaman kururmuş anne, sen ne zaman ağlayacaksın? Artık ben herkesten önce gidiyorum.


0 yorum: