Kaygılar Lahdi Orospuları

11:43 Yazabilen Yaratık 0 Comments


Kendi zamanından koparılmış bir Havva meyvesi dünyanın varlığını bir başkasına teslim ettiği geceydi, her şey genelde gece olurdu, anneler gece dövülür , zamanlar gece tersine akar, tersine akan tek şey zaman da değildir, her şeyin Antik Yunan'da başladığını hemen aklımıza geldiği geceydi. Bir geceyi size anlatmak için yatakların yumuşaklığını ya da gecenin hangi yataklardan geçtiğinden bahsetmem gerekiyordu. 


Havva'nın yeryüzündeki tüm erkeklerle yattığı geceden hemen önce, Auletrides bize bir şarkı söylemişti, kulaklarımızdan akan spermler ve gözyaşları her tarafı güzelleştirmişti. Tüm gece labutların bedenimizde güzelce gezindiğinde anlayabilmiştik. Eski bir gecede, yatakların dantel örtülerinin ısırılarak sevişildiği ve ağlandığı gece ki her zaman bunlar birbirine benzerdi, ağlamak ve sevişmenin ortaklığında yaşama tutunuyorduk. 


Kaygılar lahdi, onun herkesin önünde baldıran içmesiyle başlamıştı. Auletrides sadece o gece farklı şeyler istemişti, bir kadınla ya da erkekle yatmaktan öte, kendi başına ilk dokunuşlarını keşfetmek istiyordu. Yeryüzünde ölecekler ve doğacaklar arasında sadece cümlelerini kutsallaştıran bir o vardı, hem Tanrı hem de yaratılmışlardı, hem doğum hem kaygıydı. Sadece gözlerinin güzelliği kadar, kasığının tüyleri kadar çirkindi, her anın diyalektiğiydi. Sadece kendi ellerini kesmekle kalmadılar, nereye dokunduysa böldüler Auletrides'i, sadece bir başkası ile değil sadece kendisine dokunduğu için, çünkü kaygılarımız hep kendi içinde bir başka çocuk daha ister, kendimizin içine akmaktansa tüm dünyayı yutacak kadar güçlü olduğunu düşünmek ister, saçlarını taramak yerine tüm taranmış saçların ondan varolmasını ister, bu yüzden o gece onu izlemiştim, insanın kendine dokunması onu fahişe yapmadığı için tüm erkekler ve Tanrı'lar ona bunu yasaklamıştı, onu da gördüm, tüm herkesi, doğan ya da doğmayan herkesi görmüştüm, İsa'lar ya da Adem'ler' Zeus'lar, Yehova'lar, Transkitolar, Alemothlar, tüm varlıkların ataları ve eski sevişenler, yeni boşalanlar, herkesin önünde yakmak istediler, yakıldıkça daha da ağlandı, seviştiler ateşinin önünde, herkes bir anda kendindeki kaygıyı bir başkasına aktardı, Auletrides yanıyordu ama ölmüyordu, üzerine boşaldılar sönmedi, ağladılar, sönmedi, o ne zaman isterse o zaman sönemezdi, tüm ahlaksızlıkların kendinden olduğunu ve anlamların sadece bir başkasının fahişesi olduğumuzda değer kazandığını bildiğimizden sönmedi, yanıyordu ve lahitlerle yanan bedenlerini kesmek istediler, ben oradaydım, ağlamayacak kadar inançsızdım geceye, o orada yoktu ve yanıyordu, birileri hep dışarıdaydı ve kediler içeride olmasını istedikleri için vardı, ben yanmıyordum ama acı çekiyordum, o yanıyordu ama ölmek istemiyordu, ölümü seçmemişti, Tanrı'yı seçmemişti, gitmemişti ellerin anne saçlarıyla bağlıydı, tüm zamanların kaygıları gökyüzünden yerde filizlendi, hepimiz bir başkasının zamanında yaşam bulduk, bağırmamak için ellerini ısırdık, kırdık tüm toprağın içindeki kadınları, sözlerim lahdin içinden yüzüme çarptı ve bağırdım, bağırdıkça tüm ateşler bedenime dolandı, kendi ateşimi tanımıyordum, nasıl yaktığını bilmiyordum, onun varlığıyla karşılaşmamak için her şeyi yakıyordum, her zamanı ve insanlığı önümde yok edebiliyordum, kendi kaygım gün ışığından alıyordu, kendi varlığımı sadece lahdin sözleriyle ezberlemiştim, ateşimin yaktığı her şey tüm varlığımın hesabını kutsallaştırdı, parçalanmadı, sadece eksik olanları gösterdim, Tanrı'lar kabul etti, insanlar sevdi, ellerim ateşimle kırıldı, bir fahişeydim ve sakladıklarım gerçeklerimden öteydi, bir başkasının ateşini sakladıkça, siyah ve daha da kutsallaşıyordum, bir bebeği karnında taşıyan anne kadar kutsal ve kaygılıydım, kendime dayanamadığım için kaygılar yaratmıştım, Auletrides sonunda sönmeye karar verdi mi diye ateşimden vazgeçtim, hala elleri ve kasığının içi yanıyor ve yere damladıkça tüm gökyüzündeki herkesin yüzünden kaygılar akıyordu, sıcak sularla yüzümüzü yıkıyor ve akıyorduk ve güzel sözler ve gerçek dışılıklar ve fahişelerimizi seçerek her şeyi kendimizden uzaklaştırıyorduk. 



O gece, dudaklarını ellerimle parçaladığım kadınlarla yer sofrasının üstünde seviştik. Saçlarını koparıyorum, ben Cehennem'in tadını Auletrides'in yangınıyla birleştirmiştim artık, çocuklar masanın etrafında çığlıklar atıyordu, öldür kadınları, öldür çocukları, dünya kaygıdır ve seni uzaklaştıran şeyin fahişesi olursun, güzel fahişe, intihar et fahişe, hikayeler yaz, sonsuza kadar sözlerin arkasında saklan, kendini tanı fahişe, suratları parçala, ellerini kırlet, kirlenmek başkasıdır, çocuklar suratımı ısırıyordu, kadınların yüzlerini suratımla tamamladım, döküldükçe yer sofrası yüzümden akıyordu, tüm yediğimiz Havva'lar ve bildiğimiz her şeyin kendimize ait oluşunun kahvaltısını yıkıyordum, sen hiçbir şeyin doğumusun, Havva ve Adem'lerin dışında bir fahişenin, Auletrides'in çocuğusun, bu yüzden tüm yangınlarını sakladın diyor çocuklar, Tanrı gelip boynumu emiyor, sen olmadıkça günah değil dedikçe daha da varlığımı ısırıyor, kasıklarımı peygamberler, sırtımı sadece ölen bebekler emiyor, şimdi kaygılan, artık kutsallaştır bunu, gerçeklerin ve suçlulukların baltasını sapla kendine, duvarları ısır, ağıtlar içerisinde, tecavüz edilmiş kocalarına ağlayan kadınlara üzül, annenin Dostoyevski okumadığına ağla, daha fazla kaygılan, yukarıdan aşağıya yazılan her şey kadar kendinle saklan, bitmeyecek, yandığını görmek istiyorum, yan artık, eri, kokun yayılsın, acı bir çorba gibi etrafa yayıl ve ölmeyeceksin. Artık her şey yenildi ve bir başkası da kaygılarından kaçtı ve sen sadece bir fahişe kadar göğsünü sakladın, aç herkes kadar, isteklerinin tadına bak ve Tanrı boynuma bir bıçak sapladı, tüm Arapça  ve İbranice sözler aktıkça renklerin annemin gözünden aktığını fark ettim, biri daha sapladı, tüm intikamı anne alır bu yaşamda, gerisi sadece onun özetidir, o sadece gözlerime bakarak, neden, nasıl, ne ile eksikliğimi kutsallaştırdı ve Auletrides'in yanan ayak parmakları kesik başıma bastı, tüm zamanlarda var oldum, et parçam yandıkça, kimse olmadığımı fark ettim, her şeyin bir şeyi var etmek adına tükettiğimi, kutsallığın sen ve senden ziyadesiyle tamamlanmayacağını anladım, et parçamı kavradı ve dudaklarımdan öptü, yanan kasığına tekrar bedenimi yerleştirdi, kendine dokun, dahası değilsin,kendine dokun dahası olamazsın, kendine dokun, kendin sana ait değil, kendin sadece bir şablon, kendin bir kesit, bir şey için kaygılan, bu kadar şeyden kaçamayacak ve gidemeyeceksin, içinde hiçlik vardı, yanan bir hiçlik, gökyüzünden defalarca düşen siyahlıklar ve kutsal sözlerle öldürüldük, Tanrı'lar o siyahlığın önünde kaygılandı, her şey bir başkasına kadar tepkisizdi, artık orada, bağlandığım tüm zamanlarda annem Auletrides'le birlikte aynı bedende yanıyordum, kendime dokunuyordum, içimdeki ateşten daha fazlası değildi, önümde sevişenlerin ateşinden, tüm zamanların ve kutsallıktan daha da özgürleşti, zamanın alevini, kaygının ateşi, kutsallığın harı kayboldu kendimdeki ölümle, gözlerim sadece kendime bakması için ona söz verdim, şimdi ölümüme karar vermek adına, kızımı da ateşimle orospulaştırdım, sarıldım, öptüm, onun kaygılarını yok ettim ve ölürdüm, bir şeyin devamı varsa, artık hiçbirine sözler yazmayacaktım. Kaygılar Lahdi Orospular'ından biriydim ve şimdi ateşimden kanatlar yarattığım kendimi yok edecektim. Hiçbir ateşe inanmayın çünkü daha fazlası hep kendimize dokunuşta saklı, ölme peygamber, sen cehennemi hiç görmedin. 

0 yorum: