Bay Regl - I

11:37 Yazabilen Yaratık 0 Comments



 Yaratılış 

" Salıncaklar her çocuğun en sevimli katilidir. " 


Tanrı'nın gece karanlığından korktuğunu bir kitapta okumuştum. Geceleri insanların saklandığı gibi kendisi de üzerinde boz bir ayının imgesi olduğu, kalın bir battaniyenin içinde geçirirmiş. Bundan dolayı Dünya'nın yaratılışı biraz gecikmiş. Elinde de değilmiş, çünkü bir şeyi kurguladıktan sonra her şey kendince oluveriyormuş. Mesela bir suyu yaratabilir ama nereye akması gerektiğini tahmin edemezmiş, o konuda her şeyi bilmek zaten gereksizmiş ve yorucuymuş. Bu yüzden fazla düşünülmeyen çoğu şey adına insanları yaratmış.

Bu sözler aslında, benim yarıda bıraktığım romanın dördüncü sayfasında geçiyordu. Neden bıraktığımın sorusuna gelince, böyle bir ülkede roman yazmanın da aptalca olduğunu ve çok satılacak bir roman yazmak yerine yazmamaya karar verdim. Çok da satılmazdı, benim yaptığım çoğu şey takdire şayan değildir.

Sevdiğim hiçbir kadın bana “tebrikler, ne güzel bir yazı, yazılarını seviyorum” dememişti. Üniversite zamanlarımda bir kadın, “belki de sadece tadımlık olarak Tanrı, ağzına mağaradan çalınma bir delibalı sürmüş olabilir, demişti. Sonrasında o kadın, benim ileride iyi bir yazar olacağımı söylemişti, ne kadar ileri diye sorsaydım, soramadım, çok güzeldi. Bu yüzden, her şeyi erteledikçe, sevdiğim her şeyi hissedemez hale geldiğimi fark ettim.

İnsan, kendi yaratılışını 25 yaşında başlatır ve doğal süreçte zaman sınırlaması koymazsa, ölür ve boşunalık mutluluk verir. Ben bu duruma, zaman kanseri diyorum. Zaman kanseri, siz belli bir sürede tanımlamazsanız, sizi öldürecek kadar uzağa gönderir kendini. Daha değerli değil, sadece neleri kaybettiğiniz konusunda geceyi suçlayın. Tanrı'nın tek derdi geceyi gündüze çevirmekti, bize de bunu ölümün bir ışıkla geldiğini söyleyebilmişti.

Peki, bir romanı bitirmenin ne gibi bir amacı vardı. Aslında sadece, bir şeyi sıkılmadan bitirmeyi istiyordum. Tıpkı sevdiğim bir yemeği, tabakta bitirdiğim gibi, şu aralar, belki de uzun zamandır ne yediğimin farkında değilim. Bu yüzden gerçekten de sevdiğim yemeklerin hepsi öldü. Sadece torbaya doldurur gibi, aceleyle, karnımı doyurmaya çalışıyordum. Yavaş ve güzel bir sohbetle sonlandırılan yemekler, başka ailelerin otuzlu yaşları anımsatıyordu.
Ben anaokulu öğretmeniyim. Bilmiyorum, sizi de şaşırtıyor mu? Aslında kadın sayısının fazla olduğu bir bölüm yazmak istemiştim. Hayatımın kadınını orada bulacağım ümidiyle başladım yolculuğa, buldum da, dört yaşında Ful adındaki bir kız öğrencimdi. Onunla olan çalışmalarımızda hep beni şaşırtmıştı. Sanki büyüklerle yakalayamadığım her sohbeti, o bana açıyordu. Sorularım oluyordu ona. Ful, söylesene, neden insanlar bu kadar az gülümser, Ful söylesene huzur dediğimiz şey nedir, gibi sorularım çok olmuştu. Ful’un bana akıl verdiği zamanları bile bilirim. “Sen ağlamak istemediğin için üzülüyorsun, sen buruşuk kağıt gibi kendini gülmeye zorluyorsun, çizgi film gibi bir kadın seni bulacak öğretmenim,” diyerek konuşmalarımız sonlanıyordu. Oyun oynadığımız çoğu zaman tek başına kalmayı seçen Ful, geçen sene kanserden ölen ikizinin yanına gitmek için, annesinin doğum kontrol haplarıyla intihar etti. Dört yaşında, intiharı nasıl tanımlardı diye günlerce düşündüm. Gelmediğini anladığı için, onun yanına gitmek, derdi. Evet, onun yanına gitmek.

Bu sorgular sonrasında, kimin yanına gitmek istediğimi düşündüm. Herhangi biriyle bağ kuramamıştım. Kimsenin yanına gidemezdim, izin ister ya da müsait mi diye sorardım, çat kapı gidecek kimsem de yoktu. Bu kadar zaman neden yakın arkadaşımın olup olmadığın fark edemedim. Kendi evime çat kapı girerken bile evde hırsız olup olmadığını ya da üçüncü türden canlıların, böceklerin, cinlerin, meleklerin olup olmadığını sorgulamışımdır.
Mezuniyetimden önce birkaç sevgilim olmuştu. Bir ilişki nasıl yürümez sorusuna, kimseye aşık olacak kadar ciddi yalan söyleyemiyorum, derim. Bunlar yüzünden gelecekte, rüya gibi ya da masal belki de ama bir romanım olabilirdi ya da güvenlik görevlisi olarak geceleri, karanlıkta, Tanrı'nın korktuğu şeylerin sırlarını ben çözebilirdim. Anaokulu öğretmeni olarak staj gördüğüm süreçlerde Ful’u kaybetmek, kapısını çaldığım bir oyun parkını kaybetmiş olduğumu hissettirdi. İlaç alarak yok etmek kendini, tıbben tüm eczacıları katil yapıyordu. Ben bunları çok düşündüğümden, insanlara garip değil, sıradan geliyordum. Çünkü garipliğin artık görsel açıdan seyri değişmişti. Youtube üzerinden yayın yapanlar, gösteri çıkartanlar, sokak ortasında parti sloganı yapıp, canlı bomba olanlar yüzünden ruhuma olan ilgi 90'larda kalmıştı. Ben insanlar içinde bağıramazdım, ancak onları Davud heykelini izler gibi izler, yüzlerindeki anlamlar, mavi gözlerinin altındaki kızarık göz kapağının nedenini aramaktan başka bir şey yapmayı beceremezdim. Gülmeyi bile beceremiyordum, büyük görünmek için sakallarımı insanlar üzerinde kullanıyordum. Daha çok sakal, daha çok saygı, daha çok bıyık, daha çok entelektüel, daha çok küpe daha çok karizma, daha çok gülümseme, daha çok çirkin bir yüz, bunlar böyle olup giderken, intihar etmek adına birini aramalıyım dedim. Sevgili bulamıyordum, bari intihar edecek birini bulup, birlikte bir yaratılışa son verebilirdim.

Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi, “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.” 


Gece hemen bir slogan buldum. İsim olarak bir şey girmem gerekiyordu. Ne kadar acı çektiğimi anlasınlar ve bu acının devamlılığını kavrasınlar diye, Bay Regl ismini buldum. 

Bir gösteriden çok, acısının son bulmasını düşünen bir kadın arıyorum. İntihar partneri olarak bana yardımcı olursa, yokoluştan önce, yemek yemek istiyorum. Bana ulaşmak isteyenler, mail adresim .... , mektup adresim .... lütfen, ciddi olarak ölmek isteyenler bana ulaşsın.


Neden felsefi birkaç cümle sıkıştırmadım diye düşündüm. Sonrasında, bu kişi delirmiş, bu yalnızlıktan kendini öldürmek istiyor'dan öte, sıradan bir yokoluşu seçmiş, kendi seçimi, helal olsun diye arkamdan birkaç gün üzülüp, bir ay kadar da zihinlerini işgal edip giderim, anne ve baba, aile zaten acı çekmeyi önceden seçtikleri için, buna hazırlıklı olacağını umuyorum. Evlat acısı vermesin Allah diye konuşan teyzelerin, hiçbiri kendini öldürmemiştir, sanki dört duvarı kutsal sözlerle tıkalı bir odada, sudan boğulmak gibiydi her şey.


Mektupları tek tek okumak için heyecanlanırken, ilk mail ile heyecandan vurulmuştum. Bay Regl, aynı kentte yaşıyoruz, ciddiyseniz bu gece .... parkında ölelim. İsmim Lal.

0 yorum: