Bay Regl - I
" Salıncaklar her çocuğun en sevimli katilidir. "
Tanrı'nın gece karanlığından korktuğunu bir kitapta okumuştum. Geceleri insanların saklandığı gibi kendisi de üzerinde boz bir ayının imgesi olduğu, kalın bir battaniyenin içinde geçirirmiş. Bundan dolayı Dünya'nın yaratılışı biraz gecikmiş. Elinde de değilmiş, çünkü bir şeyi kurguladıktan sonra her şey kendince oluveriyormuş. Mesela bir suyu yaratabilir ama nereye akması gerektiğini tahmin edemezmiş, o konuda her şeyi bilmek zaten gereksizmiş ve yorucuymuş. Bu yüzden fazla düşünülmeyen çoğu şey adına insanları yaratmış.
Bu sözler aslında, benim yarıda bıraktığım romanın
dördüncü sayfasında geçiyordu. Neden bıraktığımın sorusuna gelince, böyle bir
ülkede roman yazmanın da aptalca olduğunu ve çok satılacak bir roman yazmak
yerine yazmamaya karar verdim. Çok da satılmazdı, benim yaptığım çoğu şey
takdire şayan değildir.
Sevdiğim hiçbir kadın bana “tebrikler, ne güzel
bir yazı, yazılarını seviyorum” dememişti. Üniversite zamanlarımda bir kadın, “belki
de sadece tadımlık olarak Tanrı, ağzına mağaradan çalınma bir delibalı sürmüş
olabilir, demişti. Sonrasında o kadın, benim ileride iyi bir yazar olacağımı
söylemişti, ne kadar ileri diye sorsaydım, soramadım, çok güzeldi. Bu yüzden,
her şeyi erteledikçe, sevdiğim her şeyi hissedemez hale geldiğimi fark ettim.
İnsan, kendi yaratılışını 25 yaşında başlatır ve
doğal süreçte zaman sınırlaması koymazsa, ölür ve boşunalık mutluluk verir. Ben
bu duruma, zaman kanseri diyorum. Zaman kanseri, siz belli bir sürede
tanımlamazsanız, sizi öldürecek kadar uzağa gönderir kendini. Daha değerli
değil, sadece neleri kaybettiğiniz konusunda geceyi suçlayın. Tanrı'nın tek
derdi geceyi gündüze çevirmekti, bize de bunu ölümün bir ışıkla geldiğini
söyleyebilmişti.
Peki, bir romanı bitirmenin ne gibi bir amacı vardı. Aslında sadece, bir şeyi sıkılmadan bitirmeyi istiyordum. Tıpkı sevdiğim bir yemeği, tabakta bitirdiğim gibi, şu aralar, belki de uzun zamandır ne yediğimin farkında değilim. Bu yüzden gerçekten de sevdiğim yemeklerin hepsi öldü. Sadece torbaya doldurur gibi, aceleyle, karnımı doyurmaya çalışıyordum. Yavaş ve güzel bir sohbetle sonlandırılan yemekler, başka ailelerin otuzlu yaşları anımsatıyordu.
Peki, bir romanı bitirmenin ne gibi bir amacı vardı. Aslında sadece, bir şeyi sıkılmadan bitirmeyi istiyordum. Tıpkı sevdiğim bir yemeği, tabakta bitirdiğim gibi, şu aralar, belki de uzun zamandır ne yediğimin farkında değilim. Bu yüzden gerçekten de sevdiğim yemeklerin hepsi öldü. Sadece torbaya doldurur gibi, aceleyle, karnımı doyurmaya çalışıyordum. Yavaş ve güzel bir sohbetle sonlandırılan yemekler, başka ailelerin otuzlu yaşları anımsatıyordu.
Ben anaokulu öğretmeniyim. Bilmiyorum, sizi de
şaşırtıyor mu? Aslında kadın sayısının fazla olduğu bir bölüm yazmak
istemiştim. Hayatımın kadınını orada bulacağım ümidiyle başladım yolculuğa,
buldum da, dört yaşında Ful adındaki bir kız öğrencimdi. Onunla olan
çalışmalarımızda hep beni şaşırtmıştı. Sanki büyüklerle yakalayamadığım her
sohbeti, o bana açıyordu. Sorularım oluyordu ona. Ful, söylesene, neden
insanlar bu kadar az gülümser, Ful söylesene huzur dediğimiz şey nedir, gibi
sorularım çok olmuştu. Ful’un bana akıl verdiği zamanları bile bilirim. “Sen
ağlamak istemediğin için üzülüyorsun, sen buruşuk kağıt gibi kendini gülmeye
zorluyorsun, çizgi film gibi bir kadın seni bulacak öğretmenim,” diyerek
konuşmalarımız sonlanıyordu. Oyun oynadığımız çoğu zaman tek başına kalmayı
seçen Ful, geçen sene kanserden ölen ikizinin yanına gitmek için, annesinin
doğum kontrol haplarıyla intihar etti. Dört yaşında, intiharı nasıl tanımlardı
diye günlerce düşündüm. Gelmediğini anladığı için, onun yanına gitmek, derdi.
Evet, onun yanına gitmek.
Bu sorgular sonrasında, kimin yanına gitmek istediğimi düşündüm. Herhangi biriyle bağ kuramamıştım. Kimsenin yanına gidemezdim, izin ister ya da müsait mi diye sorardım, çat kapı gidecek kimsem de yoktu. Bu kadar zaman neden yakın arkadaşımın olup olmadığın fark edemedim. Kendi evime çat kapı girerken bile evde hırsız olup olmadığını ya da üçüncü türden canlıların, böceklerin, cinlerin, meleklerin olup olmadığını sorgulamışımdır.
Bu sorgular sonrasında, kimin yanına gitmek istediğimi düşündüm. Herhangi biriyle bağ kuramamıştım. Kimsenin yanına gidemezdim, izin ister ya da müsait mi diye sorardım, çat kapı gidecek kimsem de yoktu. Bu kadar zaman neden yakın arkadaşımın olup olmadığın fark edemedim. Kendi evime çat kapı girerken bile evde hırsız olup olmadığını ya da üçüncü türden canlıların, böceklerin, cinlerin, meleklerin olup olmadığını sorgulamışımdır.
Mezuniyetimden önce birkaç sevgilim olmuştu. Bir
ilişki nasıl yürümez sorusuna, kimseye aşık olacak kadar ciddi yalan söyleyemiyorum,
derim. Bunlar yüzünden gelecekte, rüya gibi ya da masal belki de ama bir romanım
olabilirdi ya da güvenlik görevlisi olarak geceleri, karanlıkta, Tanrı'nın
korktuğu şeylerin sırlarını ben çözebilirdim. Anaokulu öğretmeni olarak staj
gördüğüm süreçlerde Ful’u kaybetmek, kapısını çaldığım bir oyun parkını
kaybetmiş olduğumu hissettirdi. İlaç alarak yok etmek kendini, tıbben tüm
eczacıları katil yapıyordu. Ben bunları çok düşündüğümden, insanlara garip
değil, sıradan geliyordum. Çünkü garipliğin artık görsel açıdan seyri
değişmişti. Youtube üzerinden yayın yapanlar, gösteri çıkartanlar, sokak
ortasında parti sloganı yapıp, canlı bomba olanlar yüzünden ruhuma olan ilgi
90'larda kalmıştı. Ben insanlar içinde bağıramazdım, ancak onları Davud
heykelini izler gibi izler, yüzlerindeki anlamlar, mavi gözlerinin altındaki
kızarık göz kapağının nedenini aramaktan başka bir şey yapmayı beceremezdim.
Gülmeyi bile beceremiyordum, büyük görünmek için sakallarımı insanlar üzerinde
kullanıyordum. Daha çok sakal, daha çok saygı, daha çok bıyık, daha çok
entelektüel, daha çok küpe daha çok karizma, daha çok gülümseme, daha çok
çirkin bir yüz, bunlar böyle olup giderken, intihar etmek adına birini
aramalıyım dedim. Sevgili bulamıyordum, bari intihar edecek birini bulup,
birlikte bir yaratılışa son verebilirdim.
Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi, “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.”
Gece hemen bir slogan buldum. İsim olarak bir şey girmem gerekiyordu. Ne kadar acı çektiğimi anlasınlar ve bu acının devamlılığını kavrasınlar diye, Bay Regl ismini buldum.
Bir gösteriden çok, acısının son bulmasını düşünen bir kadın arıyorum. İntihar partneri olarak bana yardımcı olursa, yokoluştan önce, yemek yemek istiyorum. Bana ulaşmak isteyenler, mail adresim .... , mektup adresim .... lütfen, ciddi olarak ölmek isteyenler bana ulaşsın.
Neden felsefi birkaç cümle sıkıştırmadım diye düşündüm. Sonrasında, bu kişi delirmiş, bu yalnızlıktan kendini öldürmek istiyor'dan öte, sıradan bir yokoluşu seçmiş, kendi seçimi, helal olsun diye arkamdan birkaç gün üzülüp, bir ay kadar da zihinlerini işgal edip giderim, anne ve baba, aile zaten acı çekmeyi önceden seçtikleri için, buna hazırlıklı olacağını umuyorum. Evlat acısı vermesin Allah diye konuşan teyzelerin, hiçbiri kendini öldürmemiştir, sanki dört duvarı kutsal sözlerle tıkalı bir odada, sudan boğulmak gibiydi her şey.
Mektupları tek tek okumak için heyecanlanırken, ilk mail ile heyecandan vurulmuştum. Bay Regl, aynı kentte yaşıyoruz, ciddiyseniz bu gece .... parkında ölelim. İsmim Lal.
Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi, “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.”
Gece hemen bir slogan buldum. İsim olarak bir şey girmem gerekiyordu. Ne kadar acı çektiğimi anlasınlar ve bu acının devamlılığını kavrasınlar diye, Bay Regl ismini buldum.
Bir gösteriden çok, acısının son bulmasını düşünen bir kadın arıyorum. İntihar partneri olarak bana yardımcı olursa, yokoluştan önce, yemek yemek istiyorum. Bana ulaşmak isteyenler, mail adresim .... , mektup adresim .... lütfen, ciddi olarak ölmek isteyenler bana ulaşsın.
Neden felsefi birkaç cümle sıkıştırmadım diye düşündüm. Sonrasında, bu kişi delirmiş, bu yalnızlıktan kendini öldürmek istiyor'dan öte, sıradan bir yokoluşu seçmiş, kendi seçimi, helal olsun diye arkamdan birkaç gün üzülüp, bir ay kadar da zihinlerini işgal edip giderim, anne ve baba, aile zaten acı çekmeyi önceden seçtikleri için, buna hazırlıklı olacağını umuyorum. Evlat acısı vermesin Allah diye konuşan teyzelerin, hiçbiri kendini öldürmemiştir, sanki dört duvarı kutsal sözlerle tıkalı bir odada, sudan boğulmak gibiydi her şey.
Mektupları tek tek okumak için heyecanlanırken, ilk mail ile heyecandan vurulmuştum. Bay Regl, aynı kentte yaşıyoruz, ciddiyseniz bu gece .... parkında ölelim. İsmim Lal.
0 yorum: