Sabah Aydınlığının Tanrı'sıyla Kahvaltı - I.Bölüm

14:47 Yazabilen Yaratık 0 Comments

Cennet bir varsayımdan ibaretti, orada yaşanan tek olay Adem'in cennetten kovuluşuydu, ben bugün yüzyıllardır anlatılan tarihsel olaydan daha fazlasını yaşadım. Yemek yaptım, dişimi kanattım, caddeden geçen arabaların hala bir yere mutlulukla gidiyor olduğunu düşündüm, göğüs ucuma dokundum, omzumu öperken kettle'ın sesini duydum. Tüm bu yaşananlar cennette olsaydı şimdi Tanrı bana kulluk ederdi.  Bu varsayımlardan bir diğeri de tabi , oturdum kendi yaratılış destanımı yazarken ilk cümle şu oldu;

" Bana düşman olun ki, kendi eksikliğimi hissetmeyeyim" Benim Tanrı'mdaki istek saygıydı, sonra ilk insanı yaratıp kovmam gerekiyordu. Yaratacağım karakteri düşlerken o çoktan gitmişti. cennet boş kalınca altını yakıp, harlamak istedim. Devamında Feminist Hermeneutik ile kafam karışınca Dünya'yı yaratıp bıraktım çünkü anı düşünmedim, sadece yaşadım. Tıpkı kutsal kitabı yazayım derken Netflix'in entelektüel "nimülasyonunda" kendi gerçekliğimi "HD" yapmakla uğraşırken buldum.  Kutsal kitaplar yarımdır çünkü insan ve Tanrı yoktur sadece yeşilçamdır. Şimdi anlattıklarımı unutmak için meditasyon yapacağım sonra peygamber göndereceğim.

II.

Biraz peynir kestim, doğradım demedim ama içimden doğradım demek geliyordu. Doğradım deseydim bunun üzerine aklınıza sebzeler gelecekti, doğrama kelimesi hep onunla özdeşleşmişti, ben doğradığımı düşünüp buraya kestim diye yazmak zorundaydım. Bunu kutsal kitaplarda da Tanrı'nın yaptığını fark ettim, bir şeyleri yazmak zorundaydı çünkü insanlar böyle alışmıştı, onların istediği gibi anlatıp, isteklerinden uzaklaşmıştı. Ben de kutsal kitabımı tamamlarken bunu atlamadım ve içimden gelenleri yazmamaya karar verdim. Kendimden "o" diye de bahsetmek istemedim, insanın yazacağı bir kutsal kitapta kendini zaten aradığı için o dediğimde hep bir kişi sanacaksınız, beni o kelimesine değer görmeyeceksiniz, sizler de alışmışsınız. Peygamber göndereceğimden bahsetmiştim, ilk önce insan kendi peygamberini etrafında arar. Bir instagrama girdim, birkaç insan baktım, hepsi güzel fotoğraflarıyla sevişmeyen insanlardı. Peygamber dediğin biraz felsefeden anlamalı ve saçma düşüncelerle kendini olumlamalı ve reddetmeli, tutarsız olmalı peygamber dediğin, insanların önüne çıkınca Tanrı'dan kutsal sözler çıkıyormuş gibi olmalı, biraz da zengin olmalı, peygamberin eksiklikleri de olmalı, aşkta mutsuz olmalı mesela, aldatılmalı fakat hiçbir zaman fark etmemeli, bunu fark ettiğinde ise kendini Tanrı tarafından bunlara izin verilmeyeceğini düşünmeli, bunların yanında akrabaları olmalı, onlar tarafından güvenilir görülmeli fakat bir yere saklanmalı, uzun zaman kitap okumalı ve kitapları sadece aklına düştüğü kadar yorumlamalı, hep bir onay bulmak için uğraşmalı ve yaratıcı olmamalı, böyle insanlarla zaman geçirdiğimi hiç düşünmemiştim, ondan nefret etmeliler bir de, iyiliğiyle nefret edilecek biri haline gelmeli, neyse peygamber olacak iki kişi buldum, onlarla konuştuğumda ise hiç zamanlarının olmadığını söylediler, peygamber göndermek için iyice mutsuz olmam gerekiyordu, dünyada düzen de çok normaldi, Lut kavmi yoktu, İsrailoğulları teknolojide gelişmişlerdi, pek çok kitap basılmıştı, ben kendi dinimin kitabını bile yazmaktan yoruluyordum, ben söyleyecektim ve peygamber not alır diye düşünmüştüm. 

Peygamber de ben olacaktım, karar verdim, Tanrı olarak kendimi dünyaya gönderdiğimi ve simülasyon kuramına göre iki farklı benin bir yaratılışta yardımcı olmasının çok normal olduğunu düşündüm. İlk önce Starbucks'ta oturdum, kahvemi aldım ve vahiy bekledim, insanın kendi kendine konuşması bile azaldığını fark ettim, bekledim, beş saat sadece instagramdanki yazıları okudum, hepsi çevre kirliliğiydi, gözlerim onlardan yoruldu, kalktım, yemek yemek için para ödedim ve vahiy gelmediği için yürüdüm, mide bulantım başladı, yine hamile mi kaldım diye düşündüm, korkuyordum, Dünya ile düzenli bir ilişkim olduğundan doğurmam gerekiyordu, doğuracağım şey ise din olacaktı. Din doğurmak pek zordu, zordu, çünkü bazen kromozomlar ve genlerden dolayı ikiz - üçüz olma durumu olabiliyordu.

İlk vahiy geldi; duştayım şu an, sular göğsümden damladıkça aklıma bir şeyler geliyordu, sonra daha fazla gelmediğini fark ettiğimde bugün bu ayeti bitireceğim diye not almıştım telefonuma, kendime dokunmaya başladım, tam boşalacak gibi olduğumda aklıma düşünceler geliyordu, o anda hemen bırakıyordum ve sesli bir şekilde aklıma gelenleri söylüyordum, söyledikçe aklımda tutmaya çalıyordum, dokundukça daha keyifli gelmeye başlamıştı, boşalmak istiyordum ama bunu yapmamalıydım, sözcükleri kulaklarımla duymalıydım, aralarda başımı gelen suyun sıcaklığıyla boğuluyor gibi olsam da sesleniyordum, sesim de güzel çıkıyordu, bu dinimin ilk sözleri olacaktı. Fakat tamamlayamıyordum, çünkü titremek istiyordum, bağırdım, bitmeli sözlerim bitmeli, kendi yaratılış destanımı tamamlamam için sözcükler gerekli dedim fakat bunu yapamıyordum, kendime dokundukça kendimden geçiyordum, aklımdan bir anda Platon geçiyordu, arkasından Rönesans tablolaları geçiyordu, Goya'dan nefret ediyordum, Klimt'in öpücüğüyle titrediğimi fark ettim, bir karanlık çöktü ve sabun düştü, eğilmek istemiyordum, eğilip almayacağım dedim, al dedi içim, yıkanacaksın, vahiy gelecek dedi, almayacağım, eğilmeyeceğim almayacağım dediğimde bölündüm, ışıklar rengarenk göründü, sanırım tansiyonum düşüyordu, her şey parlaklaştı ve sabuna eğilmeyen benden bir şeytan çıktı, hemen duştan çıktı, kıyafetlerimi aldı, götürdü, çıktım hemen ve üşümeye başladım, havlularımın markası her zaman Halil Cibran'dan olmuştu, mağripli bir kadından aldığım havlularımı alan şeytanı kovmam gerekiyordu, şimdi ellerimle yüzümü sildim, aklıma sözcükler gelmiyordu, sırılsıklam oturdum ve ağlamaya başladım, hiçbir sözcük çıkmıyordu aklımdan, insana dönüşmüştüm. Şimdi kendi Tanrım olamayan ben, insan olmak zorundaydım, sabunu eğilerek aldım ve tuvalete attım, üç kere sifonu çektim ve köpürdü, izledim, çamaşır makinasını sonra çalıştıracaktım. 

Yatak odasına gitmem kırk beş dakikayı buldu, uzandım, üzerimi örttüm ve sadece ağladım, deprem olduğunda da uyumuşum, şimdi karanlıktayım ve rüyayı yaratmam gerekiyor yoksa hiçbir insan bu dünyada var olamazdı, Tanrı olamadım, vahiy gönderemedim ve peygamberliğimi ilan edemedim, sanıyorum bir yerde eksiklik vardı, bunu öğrenmek için eski Tanrı'larla görüşmem gerekiyordu.  Ben hiçbir sözcüğü bilmiyordum. Sonrasında şeytanımla tanıştım rüyamda ve bana şunu söyledi; seni oraya götürebilirim, sadece elektrik ve su parasını yarın yatırmaman gerekiyor sonrasında ben seni bulacağım, nasıl instagrama gireceğim diye düşündüm fakat daha olgunlaşmadığımı fark edip kabul ettim. Yarın gece semavi dinlerin Tanrı'sıyla görüşmek için şeytanımla gideceğim. Benim biraz kafam karıştı çünkü ben daha kendi ismimi bilmiyordum. 

You Might Also Like

0 yorum: